• BIST 9089.58
  • Altın 2324.75
  • Dolar 32.3712
  • Euro 34.9966
  • Kayseri 15 °C
  • Ankara 21 °C
  • İstanbul 21 °C

KAZANANIN OLMADIĞI KİRLİ SAVAŞLAR..!

KAZANANIN OLMADIĞI KİRLİ SAVAŞLAR..!
Muzaffer Kahraman Köşe yazısı

Tarihin tozlu sayfalarını karıştırıp bundan yaklaşık 400 yıl öncesine gidelim. Bugün medeniyetin beşiği 

diye dillendirip, köpürttüğümüz kendisi ile yüzleşemeyen Avrupa’nın Reform hareketlerinin etkisiyle 

uzunca süren ‘’Mezhep Savaşlarına’’ sahne olduğunu göreceğiz. Avrupa da başlayan bu reform 

rüzgârının etkisiyle çok kanlı mezhep savaşları yaşanmış ve sonucunda “Protestanlık, Kalvenizm, 

Anglikanizm”  gibi birçok yeni mezhepler ortaya çıkmıştır. Avrupa Hıristiyanlığında ortaya çıkan bu 

yenilikçi reform hareketleri Avrupa’daki siyasi dengeleri bozarak tamamen alt üst etmiş, 1618 ile 

1648 Yılları arasında meşhur  ‘’30 Yıl Savaşları ‘’ başlamıştır. Her ne kadar yaşanan savaşların 

temelinde, bir Protestan-Katolik mezhep kavgası olsa da, savaşan devletlerin çoğu aslında dinsel değil 

siyasî amaçları için savaşmıştır.!  Neyse lafı uzatmayayım, Savaşlar 1648’de Protestanların zaferiyle 

bitmiş ve Westphalia Barışı ile Almanya’yı oluşturan Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu her biri 

bağımsız olan birçok küçük devletlere ayrılmıştır.

Savaşta birçok Avrupa devleti tarumar olur iken, en çok zararı ise Almanya görmüştür. Savaşlar 

esnasında sadece kıtlık ve salgın hastalıklardan yüzbinlerce insan hayatını kaybetmiştir. Bu savaşlar 

öncesinde 16.YY'da Avrupa’nın en gelişmiş bir bölgesi olan Almanya, ciddi bir gerileme ve zayıflama 

dönemine girmiştir. Aslında bu şer gibi görünen durum, Osmanlının hayrına olmuş ve ortaya çıkan 

yeni mezhepler nedeniyle Avrupa’da siyasi birlik zayıflarken, Şarlken’in Osmanlı Devleti üzerine 

yapmayı planladığı Haçlı Seferi bu bölünmelerden dolayı gerçekleşememiştir. Dolayısıyla o dönemde 

Mezhep Savaşları Osmanlı Devleti’nin işine gelmiş ve Avrupa’da ilerlemesini çok daha fazla 

kolaylaşmıştır.

İmdi bunları ben size niye anlatıyorum. Bildiğiniz üzere tarih tekerrürden ibarettir. Dünyada bizim 

kadar köklü bir tarihe sahip milletlerin sayısı bir elin parmaklarının sayısını geçmez. Bizler Dünya 

tarihine damga vuran medarı iftiharımız Devlet-i Aliyye -i Osmaniye’nin torunlarıyız. Bugün yıllardır 

cihan hâkimiyeti peşinde koşan ABD’nin bile aslında ciddi bir tarihî geçmişi yoktur. Milletleri ise bir 

arada tutan değerlerin başında dil, din ve tarih birliği gelmektedir. Bunlar köklü asil milletlerin 

mayası ve çimentosu kabilindendir. Biz Türkler bütün tecrübelerimizi bizzat yaşayarak ve çok acı 

bedeller ödeyerek elde etmişizdir. Ve dahi bundan böylede yine bize yakışan akli selim şekilde 

hareket etmek durumundayız. 

Bu gün yine geldiğimiz noktada şahit oluyoruz ki; Rüzgâr ekip fırtına biçen, uluslararası sapkın 

sırtlanlar tarafından hem İslam âlemi, hem de ülkemiz üzerinde kanlı oyunlar oynanmakta ve 

tuzaklar kurulmaktadır. Bu günlerde yine kalın enseliler, İslam âleminde kaleyi içeriden çökertmek 

için fitne ateşine bol miktarda odun atmışlardır. İki Müslüman ülke Suudi Arabistan ve İran arasında 

mezhep görünümlü stratejik gerilim yine hat safhalara ulaşmış vaziyettedir. Bildiğiniz üzere Suudi 

Arabistan da Şii âlim Ayetullah en Nemr'in ve yanındaki üç Şii’nin idam edilmesi ile ortalık iyice 

karışmış ve karşılıklı yumruklar sıkılmıştır. 

Her iki Müslüman devletler arasında yaşanan şedit tavır ve akla ziyan tehditler, nefretin desibelini 

iyice arttırmıştır. Her ne kadar gerilimi düşürmek adına idam edilen 47 kişi için Suudi Arabistan, ‘’Tüm 

hükümlülerin entelektüel, mezhebi ya da etnik kökenlerine bakılmadan adil bir yargı sürecinden 

geçtiklerini ve söz konusu kişiler işledikleri suça göre ceza aldıklarını’’ ifade etmiş ise de İran bu 

açıklamadan tatmin olmamıştır. Tevafuk işte! Olacak ya, yaşanan bu gerilim tam da Rusya’yla, 

ayartılan İran’ın iyice yakınlaştığı, bizimde Suudi Arabistan'la stratejik işbirliği imzaladığımız zamana 

denk gelmiştir! ..  Evet İdamlar olmasın zaten Suud’un dostluğu da tartışılır. Velhasıl büyüklerimizin 

dediği gibi bu çetrefilli stratejik gerginlikte biz tarafsızlığımız asla ve kat’a korumalıyız.

Aslında hedeflenen müstakbel amaç; Emperyal güçler tarafından kan gölüne çevrilen Ortadoğu da 

ki bu acıya bir şekilde Türkiye de dâhil edilmek istenmektedir. Yıllardan beridir bu kutsal toprakları 

sömürü çarkına döndürerek Müslümanların kanını emen bu kirli güçler şimdilerde etliye sütlüye 

karışmadan ve dahi hiçbir maliyete katlanmadan yine ‘’Müslümanı Müslümana kırdırmanın’’ 

peşindedirler. 

Büyük yürüyüşümüzün hiç bir döneminde jeopolitik siyasi çıkarlarımız maalesef İran ile bir türlü 

uyuşmamıştır. Dost mu düşman mı? Rakip mi, hasım mı hiçbir zaman net olmamıştır. Bu günlerde 

yine emperyalist güçlerin gazına gelerek bölgede mahallenin dayısı olmaya heveskâr İran’ın bu şekilde 

davranması inanın şaşırtıcı değil! lakin zamanlaması çok manidardır. 

Siyasetin ustası İran bu aralar yine, ABD ile ciğer kuzu sarması, Esed’ in kankası, Rusya’nın stratejik 

ortağı ve PKK’nın yürekten destekçisi pozisyonundadır. Ama bölgede yediği haltları bizler çok iyi 

biliyoruz. Neyse yine vela havle diyelim. Şahsi ajandası kabarık bu İranlılar, her daim semantik ilişkileri 

ve bulanık havaları çok severler. Şuan bölgede yine mezhep ve çıkar odaklı bir siyaset gütmektedirler. 

Oysa Müslüman Müslümana böylemi davranır? Bu nasıl bir cinnet halidir inanın anlamıyorum. Bölge 

zaten emperyalist terör örgütleri tarafından barut fıçısına dönüşmüş iken, birde bu yangına benzin 

dökerek daha da harlamak Müslüman bir devlete hiç yakışır mı? Çevrenizde hemen yanı başınızda 

yaşananlardan hiç mi ibret almıyorsunuz? Suriye de, Mısırda, Irakta, Filistin de yaşam mücadelesi 

veren Müslüman kardeşlerimiz ahvali çok kötü görmüyor musunuz?  Hepsi üçer beşer her gün 

sessizce ve yavaşça ölüyorlar duymuyor musunuz?  Kimi savaştan, kimi de açlıktan…  Peki ya 

kıyılara vuran sığınmacı cesetlerine ne demeli? 

Bırakın artık cazgırlık yapmayı! Soluduğumuz sorunlar yetmiyormuş gibi bir de siz çıkmayın yırtık 

dondan çıkar gibi… Artık âmâsız, mamasız şu ince komplimanlarınıza ve hasmane tutumlarınıza bir 

son verin. Şimdi bu konjonktür hesaplarını ve tehdit dilini bir tarafa bırakarak diplomasiyi işletmek 

zorundasınız! İnanın gerçekten yaşananları duydukça sukutu hayale uğruyorum. Aklım dimağımda 

almıyor! Vahdet olmanın zamanı daha gelmedi mi? Neyi bekliyorsunuz? Yukarıda bahsettim kötü 

örnek orta yerde duruyor.. İşte Hristiyan âlemindeki mezhep savaşlarının kazananı olmamış ve 

Almanya’nın belini düzeltmesi yaklaşık iki yüzyıl sürmüş…! Bir süre sonra her ikinizin de hazırdan 

yiyen ve petrol denizinin üzerinde yüzen zengin ülkeler olmanızın da bir kıymeti kalmayabilir. Değil mi 

ki biraz petrol fiyatları düşünce hemen panikleyi verdiniz.

Ezcümle, artık şunu herkes kafanızın bir köşesine yazsın hele!. Şimdilerde çok dillendirilmeyen lakin 

aramıza fitne ve fesatı yerleştiren bu küffarın asıl ve nihai hedefi maazallah ‘’İslam dünyasının kalbi 

Kâbe’’ dir. Oysa bilmezler ki akıllarından geçirdikleri ve Müslümanlar için hazırladıkları bu dramatik 

finale, ne onların nede bir başkasının gücü zinhar yetmez.! Kâbe’nin koruyucusu bizatihi Allah’ın ta 

kendisidir. Lakin bu hatalar zinciri içersin de sizin bu al takke ver külah sürtüşmenizin sonucunda 

eğer Allah’ın evinin bir tek çakıl taşına zerre-i miskal bir zarar gelirde, bunların ekmeğine yağ sürer 

iseniz o zaman vay halinize! Yekten söyleyeyim 1.5 Milyar Müslümanı öyle Bankı Mun’un kınaması 

falanda kesmez hafazanallah… O vakit kaybedecek bir şeyi olmayanlardan korkun…

Allaha emanet olun, kalın sağlıcakla..

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ
Tüm Hakları Saklıdır © 2010 Kayseri News | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0352 231 31 39