Tarihin tozlu sayfalarını karıştırıp bundan yaklaşık 400 yıl öncesine gidelim. Bugün medeniyetin beşiği
diye dillendirip, köpürttüğümüz kendisi ile yüzleşemeyen Avrupa’nın Reform hareketlerinin etkisiyle
uzunca süren ‘’Mezhep Savaşlarına’’ sahne olduğunu göreceğiz. Avrupa da başlayan bu reform
rüzgârının etkisiyle çok kanlı mezhep savaşları yaşanmış ve sonucunda “Protestanlık, Kalvenizm,
Anglikanizm” gibi birçok yeni mezhepler ortaya çıkmıştır. Avrupa Hıristiyanlığında ortaya çıkan bu
yenilikçi reform hareketleri Avrupa’daki siyasi dengeleri bozarak tamamen alt üst etmiş, 1618 ile
1648 Yılları arasında meşhur ‘’30 Yıl Savaşları ‘’ başlamıştır. Her ne kadar yaşanan savaşların
temelinde, bir Protestan-Katolik mezhep kavgası olsa da, savaşan devletlerin çoğu aslında dinsel değil
siyasî amaçları için savaşmıştır.! Neyse lafı uzatmayayım, Savaşlar 1648’de Protestanların zaferiyle
bitmiş ve Westphalia Barışı ile Almanya’yı oluşturan Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu her biri
bağımsız olan birçok küçük devletlere ayrılmıştır.
Savaşta birçok Avrupa devleti tarumar olur iken, en çok zararı ise Almanya görmüştür. Savaşlar
esnasında sadece kıtlık ve salgın hastalıklardan yüzbinlerce insan hayatını kaybetmiştir. Bu savaşlar
öncesinde 16.YY'da Avrupa’nın en gelişmiş bir bölgesi olan Almanya, ciddi bir gerileme ve zayıflama
dönemine girmiştir. Aslında bu şer gibi görünen durum, Osmanlının hayrına olmuş ve ortaya çıkan
yeni mezhepler nedeniyle Avrupa’da siyasi birlik zayıflarken, Şarlken’in Osmanlı Devleti üzerine
yapmayı planladığı Haçlı Seferi bu bölünmelerden dolayı gerçekleşememiştir. Dolayısıyla o dönemde
Mezhep Savaşları Osmanlı Devleti’nin işine gelmiş ve Avrupa’da ilerlemesini çok daha fazla
kolaylaşmıştır.
İmdi bunları ben size niye anlatıyorum. Bildiğiniz üzere tarih tekerrürden ibarettir. Dünyada bizim
kadar köklü bir tarihe sahip milletlerin sayısı bir elin parmaklarının sayısını geçmez. Bizler Dünya
tarihine damga vuran medarı iftiharımız Devlet-i Aliyye -i Osmaniye’nin torunlarıyız. Bugün yıllardır
cihan hâkimiyeti peşinde koşan ABD’nin bile aslında ciddi bir tarihî geçmişi yoktur. Milletleri ise bir
arada tutan değerlerin başında dil, din ve tarih birliği gelmektedir. Bunlar köklü asil milletlerin
mayası ve çimentosu kabilindendir. Biz Türkler bütün tecrübelerimizi bizzat yaşayarak ve çok acı
bedeller ödeyerek elde etmişizdir. Ve dahi bundan böylede yine bize yakışan akli selim şekilde
hareket etmek durumundayız.
Bu gün yine geldiğimiz noktada şahit oluyoruz ki; Rüzgâr ekip fırtına biçen, uluslararası sapkın
sırtlanlar tarafından hem İslam âlemi, hem de ülkemiz üzerinde kanlı oyunlar oynanmakta ve
tuzaklar kurulmaktadır. Bu günlerde yine kalın enseliler, İslam âleminde kaleyi içeriden çökertmek
için fitne ateşine bol miktarda odun atmışlardır. İki Müslüman ülke Suudi Arabistan ve İran arasında
mezhep görünümlü stratejik gerilim yine hat safhalara ulaşmış vaziyettedir. Bildiğiniz üzere Suudi
Arabistan da Şii âlim Ayetullah en Nemr'in ve yanındaki üç Şii’nin idam edilmesi ile ortalık iyice
karışmış ve karşılıklı yumruklar sıkılmıştır.
Her iki Müslüman devletler arasında yaşanan şedit tavır ve akla ziyan tehditler, nefretin desibelini
iyice arttırmıştır. Her ne kadar gerilimi düşürmek adına idam edilen 47 kişi için Suudi Arabistan, ‘’Tüm
hükümlülerin entelektüel, mezhebi ya da etnik kökenlerine bakılmadan adil bir yargı sürecinden
geçtiklerini ve söz konusu kişiler işledikleri suça göre ceza aldıklarını’’ ifade etmiş ise de İran bu
açıklamadan tatmin olmamıştır. Tevafuk işte! Olacak ya, yaşanan bu gerilim tam da Rusya’yla,
ayartılan İran’ın iyice yakınlaştığı, bizimde Suudi Arabistan'la stratejik işbirliği imzaladığımız zamana
denk gelmiştir! .. Evet İdamlar olmasın zaten Suud’un dostluğu da tartışılır. Velhasıl büyüklerimizin
dediği gibi bu çetrefilli stratejik gerginlikte biz tarafsızlığımız asla ve kat’a korumalıyız.
Aslında hedeflenen müstakbel amaç; Emperyal güçler tarafından kan gölüne çevrilen Ortadoğu da
ki bu acıya bir şekilde Türkiye de dâhil edilmek istenmektedir. Yıllardan beridir bu kutsal toprakları
sömürü çarkına döndürerek Müslümanların kanını emen bu kirli güçler şimdilerde etliye sütlüye
karışmadan ve dahi hiçbir maliyete katlanmadan yine ‘’Müslümanı Müslümana kırdırmanın’’
peşindedirler.
Büyük yürüyüşümüzün hiç bir döneminde jeopolitik siyasi çıkarlarımız maalesef İran ile bir türlü
uyuşmamıştır. Dost mu düşman mı? Rakip mi, hasım mı hiçbir zaman net olmamıştır. Bu günlerde
yine emperyalist güçlerin gazına gelerek bölgede mahallenin dayısı olmaya heveskâr İran’ın bu şekilde
davranması inanın şaşırtıcı değil! lakin zamanlaması çok manidardır.
Siyasetin ustası İran bu aralar yine, ABD ile ciğer kuzu sarması, Esed’ in kankası, Rusya’nın stratejik
ortağı ve PKK’nın yürekten destekçisi pozisyonundadır. Ama bölgede yediği haltları bizler çok iyi
biliyoruz. Neyse yine vela havle diyelim. Şahsi ajandası kabarık bu İranlılar, her daim semantik ilişkileri
ve bulanık havaları çok severler. Şuan bölgede yine mezhep ve çıkar odaklı bir siyaset gütmektedirler.
Oysa Müslüman Müslümana böylemi davranır? Bu nasıl bir cinnet halidir inanın anlamıyorum. Bölge
zaten emperyalist terör örgütleri tarafından barut fıçısına dönüşmüş iken, birde bu yangına benzin
dökerek daha da harlamak Müslüman bir devlete hiç yakışır mı? Çevrenizde hemen yanı başınızda
yaşananlardan hiç mi ibret almıyorsunuz? Suriye de, Mısırda, Irakta, Filistin de yaşam mücadelesi
veren Müslüman kardeşlerimiz ahvali çok kötü görmüyor musunuz? Hepsi üçer beşer her gün
sessizce ve yavaşça ölüyorlar duymuyor musunuz? Kimi savaştan, kimi de açlıktan… Peki ya
kıyılara vuran sığınmacı cesetlerine ne demeli?
Bırakın artık cazgırlık yapmayı! Soluduğumuz sorunlar yetmiyormuş gibi bir de siz çıkmayın yırtık
dondan çıkar gibi… Artık âmâsız, mamasız şu ince komplimanlarınıza ve hasmane tutumlarınıza bir
son verin. Şimdi bu konjonktür hesaplarını ve tehdit dilini bir tarafa bırakarak diplomasiyi işletmek
zorundasınız! İnanın gerçekten yaşananları duydukça sukutu hayale uğruyorum. Aklım dimağımda
almıyor! Vahdet olmanın zamanı daha gelmedi mi? Neyi bekliyorsunuz? Yukarıda bahsettim kötü
örnek orta yerde duruyor.. İşte Hristiyan âlemindeki mezhep savaşlarının kazananı olmamış ve
Almanya’nın belini düzeltmesi yaklaşık iki yüzyıl sürmüş…! Bir süre sonra her ikinizin de hazırdan
yiyen ve petrol denizinin üzerinde yüzen zengin ülkeler olmanızın da bir kıymeti kalmayabilir. Değil mi
ki biraz petrol fiyatları düşünce hemen panikleyi verdiniz.
Ezcümle, artık şunu herkes kafanızın bir köşesine yazsın hele!. Şimdilerde çok dillendirilmeyen lakin
aramıza fitne ve fesatı yerleştiren bu küffarın asıl ve nihai hedefi maazallah ‘’İslam dünyasının kalbi
Kâbe’’ dir. Oysa bilmezler ki akıllarından geçirdikleri ve Müslümanlar için hazırladıkları bu dramatik
finale, ne onların nede bir başkasının gücü zinhar yetmez.! Kâbe’nin koruyucusu bizatihi Allah’ın ta
kendisidir. Lakin bu hatalar zinciri içersin de sizin bu al takke ver külah sürtüşmenizin sonucunda
eğer Allah’ın evinin bir tek çakıl taşına zerre-i miskal bir zarar gelirde, bunların ekmeğine yağ sürer
iseniz o zaman vay halinize! Yekten söyleyeyim 1.5 Milyar Müslümanı öyle Bankı Mun’un kınaması
falanda kesmez hafazanallah… O vakit kaybedecek bir şeyi olmayanlardan korkun…
Allaha emanet olun, kalın sağlıcakla..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.