MEHMET AKİF DURUŞU

Refik Tuzcuoğlu

30 Aralık 2025 Salı 15:07

Bazı ölümler, ölenin değil geride kalanların sınavıdır.

27 Aralık 1936’da, İstanbul’un soğuk bir kış gününde, Mısır Apartmanı’nın loş bir dairesinde bir garip ruhunu teslim etti. Resmi zevatın, devlet protokolünün, şatafatlı törenlerin uzağında; Beyazıt Camii avlusuna, Emin Efendi Lokantası’nın önüne dört hamalın bırakıverdiği çıplak bir tabut...

O tabutun içinde; bir imparatorluğun çöküşünü iliklerine kadar hissetmiş, Çanakkale’de şehitlerin nabzını tutmuş, Ankara’da Meclis’in ruhuna üflemiş, İstiklal Marşı’nı yazmış ama nihayetinde kendi vatanında sakıncalı görülmüş bir "karakter abidesi" yatıyordu.


Devlet Arşivlerindeki Hüzünlü Belge

Bir hayli zaman önce yolum Devlet Arşivleri Başkanlığına düşmüştü. Bir dosta selam vermek niyetiyle yaptığım bu ziyaret, vitrinde gördüğüm bir belgeyle derin bir hüzne dönüştü.


Tarihi belgelerin sergilendiği vitrinin önünde donup kaldım. Belge; Emniyet İşleri Umum Müdürlüğünün Kahire Elçiliğine yazdığı, Milli Şairle ilgili istihbarat talebine elçiliğin verdiği cevaptı. Arşiv kaydı: 121-10-0-0/2-6-1. Konu: Mehmet Akif’in seyahatleri, temasları ve faaliyetleri…


Kahire Elçiliği, Emniyet İşleri Umum Müdürlüğüne şu cevabi yazıyı göndermişti: 

Prens Abbas Halim Paşa'nın dairelerinden birinde bila ücret ailesiyle birlikte oturan Şair Akif'in gayet münzevi yaşadığı ve ekseri zamanları gerek kendisinin gerekse ailesinin hastalığı ile geçtiği ve Mısır Darülfünununda ücretle edebiyat dersi verdiği ve bu hizmetine mukabil eline ancak 20 Mısır lirası para geçtiği ve bu para ile de son derece zaruret ve muzayika içinde yaşadığı bittahkik anlaşılmıştır. Rejimimiz aleyhinde ve bilhassa hilafet lehinde propaganda yaptığı, en ince tahkikatıma göre burada vaki olmamıştır. Kahire’de yüz ellilik ve muhaliflerle de düşüp kalktığı tespit edilmemiştir. Eğer rejimimize karşı en ufak bir hal ve hareketi görülmüş ve duyulmuş olsaydı, çok evvelden Yüce Makamlarına arz edeceğim bedihi idi. 


Milli Mücadele’nin manevi mimarı, Ankara’ya ilk çağrılan, vaazlarıyla Anadolu’yu ayağa kaldıran Akif’in; sonraki yıllarda, adım adım takip edilen bir "potansiyel tehdit" muamelesi gördüğü anlaşılıyor.

 

"Arkamda Hafiye Gezdiriyorlar"

İşte Akif’i Mısır’a "gönüllü sürgüne" götüren sebep, onuruna yediremediği bu ağır muameleydi. Dostu Şefik Kolaylı’ya veda ederken söylediği şu sözler, o arşiv belgesindeki hüznün tercümesidir:


“Arkamda polis hafiyesi gezdiriyorlar. Ben vatanını satmış ve memlekete ihanet etmiş adamlar gibi muamele görmeye tahammül edemiyorum.”

Mehmet Akif’i Mısır’a götüren sebepleri hangi olaylar zincirinin bir sonucu olduğunu anlamak için Mahir İz hocanın hatıratı sanırım kafi gelir. 

Mısır yıllarında Akif memleketin hizmet taleplerine duyarsız kalmadı. Diyanetin Kur’an Meali projesine destek vermesi istendiğinde olumlu cevap verdi ve hızla çalışmalara başladı. Ancak bu Kur’an Meali’nin Türkçe ibadet projelerinde kullanılacağını sezdiği anda durdu.


“Allah’ın huzuruna çıkamam, Peygamberimin yüzüne bakamam” diyerek, o muazzam emeği, Yozgatlı İhsan Efendi’ye emanet etti ve "dönmezsem yakarsın" vasiyetinde bulundu. 


Çıplak Tabut ve Sorgulanan Gençlik

Ve son yolculuk... Brüksel’de elçilik vazifesi yaparken içki masasında taşkınlıkları nedeniyle dayak yediği bilinen Abdülhak Hamid Tarhan gibi Milli Mücadele’ye katılmamış şairlere devlet töreni düzenlenirken, İstiklal Marşı şairinin cenazesi yok sayıldı.

O çıplak tabutun üstüne Emin Efendi Lokantası'ndan alınan bayrağı ve Kâbe örtüsünü örtenler, üniversite gençliğiydi. Ancak bu kadarlık vefa bile cezasız kalmadı. Cenaze başında konuşma yapan gençlerden Abdülkadir Karahan, Emniyet'e çekilip sorgulandı. 


Sözün Namusu

Akif, "Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek" diyen bir dava adamıydı. Bugünün "imaj" dünyasında, vitrinlerin parlatılıp temellerin çürütüldüğü bu çağda, onun duruşuna ne kadar muhtacız.

Mehmet Akif’in vefat yıldönümü birkaç gün önceydi. Gönlüme bir Akif yazısı kaleme almak düştü. 

Vatanperverdi. “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın” diyecek kadar milletine aşıktı. 

Şerefli, namuslu, erdemli ve ibretamiz bir hayattı onun yaşadığı. 

Ruhu şâd olsun. 

 

Yorumlar