Su; sizin için ne ifade ediyorsa onu yazın. Saf, temiz, bol, kıt,aziz, leziz, şeffaf vs. yazın. Ama kesinlikle ucuz yazmayın. Bir zamanlar “sudan ucuz” terimi kullanılırdı, bir şeyin ucuzluğunu ifade etmek için. Su bedavaydı, kolay temin ediliyordu, boldu. Belki de bizim açımızdan böyleydi. Giderek nüfus arttı, hayat şartları değişti, ihtiyaçlar farklılaştı, iklim değişmeye başladı. Sular azaldı, aksine su kullanımı arttı, çevre bilinci zayıfladı, onunla birlikte sular kirlendi. İşin sonu nereye gidecek bilemiyoruz. “Su gibi aziz” olmanın değeri giderek artıyor.
Hepimiz biliyoruz ki dünyanın üçte ikisi su ile kaplı. Böyle olmakla birlikte dünya su varlığının sadece %3’ü tatlı sudur. Tatlı su; insan ihtiyacı için, tarımsal üretim için, sanayide kullanmak için kullanılabilecek özellikteki sudur. Dünyadaki tatlı su varlığının büyük bir kısmının buzullarda, %30’luk kısmının yeraltında olduğu ifade ediliyor. Buna göre; ulaşılabilir tatlı su miktarı toplam su varlığının %1’inden azdır. Kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı açısından dünyadaki ülkeler üç kategoride değerlendirilebilir:
- Su zengini ülkeler: Yıllık 8.000-10.000 metreküp
- Su varlığı az olan ülkeler: Yıllık 2.000 metreküpten az.
- Su fakiri ülkeler: Yıllık 1.000 metreküpten az.
Türkiye’de bu miktar 1.510 metreküp ve bu miktarla su varlığı az olan ülkeler sınıfına girmektedir.
Dünya su gelişim raporuna göre;
- Suyun 1/3’ü kötü kullanılmaktadır.
- Su kalitesi giderek bozulmakta, her geçen gün kirlilik artmaktadır.
- Su verimli kullanılmamaktadır.
- Yer altı sularını aşırı kullanmak, tehlikeli boyutlardadır ve azalma alarm derecesine ulaşmıştır.
- Kuraklık ciddiye alınmalıdır, her konuda kuraklığa adaptasyon çalışması yapılmalıdır.
Ülkemizde toplam tarım alanının üçte biri ekonomik sulanabilir olmakla birlikte bunun %65’i sulanabilmektedir. Yıllık kullanılabilen 50 milyar metreküp suyun %14’ü evde, %14’ü sanayide, %72’si ise tarımda kullanılmaktadır. Sanayi ve hizmet sektörünün su ihtiyacı artmakta ve baskı oluşturmakta, bu baskı tarım aleyhine gelişme göstermektedir.
Küresel iklim değişikliği; ülkemizin yer aldığı Akdeniz havzasında sıcaklık artışı ve yağışlarda azalma şeklinde belirgin hissedilmesi sonucunu doğuracak, yağış rejimi değişecek, sel ve su erozyonu artacak, daha fazla sulama ihtiyacı oluşacak, yer altı su rezervleri azalacak, suların ısınması sonucu su ürünleri tür ve miktarları değişebilecektir.
Küresel iklim değişikliğini ve sektörlerin artan su taleplerini dünyanın ve insanlığın mevcut gidişatında durdurmak imkansız gibidir. Bu çerçevede acil çözüm bekleyen konular şöylece ele alınabilir;
- Sulamanın büyük bir kısmı açık kanal ile yapılmakta ve bu nedenle sulama oran ve randımanı düşüktür.
- Araziler küçük, parçalı ve dağınık durumdadır. Bugüne kadar ekonomik sulanabilir alanın %25’inde arazi toplulaştırması yapılabilmiştir.
- Sulama tesislerinin büyük bir kısmında işletme haritaları ve ölçüm tesisleri yok seviyesindedir, su dağıtım programları eksiktir. Modern işletmecilik esaslarına göre işletilmemekte, bakım-onarım hizmetleri rasyonel olarak yapılmamaktadır.
- Sulama fiyatlandırması ciddi bir sorun durumundadır.
- Sulamanın izlenmesi ve sonuçlarının değerlendirilmesi yetersiz seviyededir.
- Su kullanımında görevli ve kullanıcı örgütlerin idari, hukuki ve mali sorunları çözülememiştir.
- Üretim planlaması ve pazarlama sorunları ciddi olarak ele alınamamıştır.
Türkiye yıllar sonra su konusunun önemini keşfetmiş ve bakanlık seviyesinde ele almaya başlamıştır. Umarız sorunların teşhisi, planlanması, çözümü isabetli, kaliteli ve hızlı bir şekilde gerçekleştirilir. Türkiye çölleşirse, göç edecek başka bir ülke bulmamız zor olacak.
Not: Bu yazının hazırlanmasında Dr. Metin Türker’in su ve sulama hakkındaki çalışmalarından yararlanılmıştır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.