REFİK TUZCUOĞLU
Geçtiğimiz günlerde İzmir’de yaşanan grev Türkiye gündeminde önemli bir yer tuttu. DİSK’in başlattığı grevin konusu eşit işe eşit ücret ödenmemesi.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, eleştiri konusu olan sözleşmenin önceki yönetimin eseri olduğun belirtti. Bütçe yetersizliği nedeniyle sendikanın talebini kabul edemeyeceğini söyledi. “Daha önce İzmir’i farklı bir parti mi yönetti?” diye bir an duraksadım. Hayır, öyle değildi. Uzun yıllardır İzmir CHP’li belediye başkanlarınca yönetiliyor.
Grev yapılan dönemde doğal olarak İzmir’deki belediye hizmetlerinde ciddi aksamalar yaşandı. Sonunda İzmir Büyükşehir Belediyesi ile DİSK arasında anlaşma sağlanmış oldu.
İzmir, siyasi tercihini kararlı bir tutumla CHP’den yana kullanan bir seçmen profiline sahip. “Niçin böyledir?” diye tenkit edecek değilim. Halkın tercihine saygı duymak esastır.
Belediyecilik hizmetlerini değerlendirmek ise başka bir fasıldır. Zira şehirlerin kendi mevcudiyetinin ötesinde, memleket düzeyinde bir değeri vardır.
Belediyecilik hizmetlerindeki çizgi siyasi partilere etiket oluşturacak bir kimlik kazandırır. CHP tarzı belediyecilik vardır mesela. AK Parti’nin kendine has bir belediyecilik anlayışı vardır.
“İzmir’le ilgili şehircilik hizmetleri anlamında olumlu bir haber duymayalı kaç yıl oldu?” diye düşündüm.
İzmir Büyükşehir Belediyesi, hayata geçirdiği mega bir proje ile bugüne kadar kaç defa gündem oldu?
Veya ulaşım sorununa getirdiği köklü bir çözüm olmuş mudur?
İzmir’de ekolojik yapıyı koruyacak, ileri biyolojik arıtmalarla çevreci yaklaşımı zirveye taşıyacak bir eylem planı hayata geçti mi?
Şehir yapı stoku noktasında adeta kentsel bir çöküntü alanı. Kentsel dönüşümlerle İzmir’in hem daha planlı hem de daha dirençli şehir haline getirilmesi gerekiyor. Bu anlamda belediyenin hayata geçirdiği kaç proje oldu?
Çarpık yapılaşmayla mücadelede, eğitimde, sağlıkta, ticarette, turizmde, sporda şehrin gelecek vizyonu nedir? Belediyelerin bu başlıkları bir şehir politikası olacak düzeyde hazırlaması gerekir.
İzmir’den güzel bir haber duymak istiyorum. Yerel yöneticiler olarak bir şehre gittiğimizde detaycı bir tarama yaparız. Gözümüz asfaltın niteliğine takılır. Bordürün estetiğine ve işçilik kalitesine dikkat ederiz. Asfalt ile bordürün kesişme noktasındaki birikmiş süprüntüye gözümüz kayar. Temizlik hassasiyetini anlamak isteriz. Trafiğin akışına bakarız. Toplu taşıma alternatiflerini merak ederiz. Park bahçelerdeki düzen ve standartları görmek isteriz. Çocuk oyun guruplarının bakımlı olup olmadığına odaklanırız. Yapı stoku, cephelerdeki mimari ahenk ve tarihi alanların korunmasına gösterilen özen. Ve daha neler.
İzmir doğru bir şekilde yönetilebilseydi keşke. Normalde bir siyasi partinin uzun yıllar yerelde iktidar olması şehir için büyük bir avantajdır. Yatırımlar sekteye uğramaz. Birinin yaptığını diğeri bozmaz. Yönetim değişse bile aynı hedefe farklı heyecanlarla yürünür. Ancak bu fırsatların hiçbiri İzmir için yok hükmünde.
Yatırım belediyeciliği zordur.
Vizyon ortaya koyacaksınız, projelere emek vereceksiniz, kaynak üreteceksiniz, yatırımların hayata geçmesi için stresli bir yapım sürecini takip edeceksiniz, insan potansiyelini etkili kullanacaksınız ve dahası.
Bu zahmete katlanmak istemeyen belediyeler işin kolayına kaçıyorlar.
Konserlerle ver coşkuyu. Çağrılan sözde sanatçı sahneden siyasi göndermeler yapsın. Sosyal medyada köpürt ufak tefek işleri. Bir iki spekülatif açıklama. İktidara yönelik eleştirileri yapıştır. İdeolojik damara da dokundunuz mu işlem tamamdır.
Nedim Şener, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde yaşananları yakinen takip eden bir gazeteci. Ekrem İmamoğlu’nun 14.4 olan tanınırlık oranının 3 ay içerisinde kampanya makinası işletilerek nasıl 94’e çıkartıldığını ayrıntılı olarak anlatmış. “İmamoğlu bu maharetini keşke şehrin kronik sorunlarının çözümüne kanalize edilebilseydi” diye geçiyor insanın içinden. Sorun CHP’li belediyelerin tercih ettiği yöntemde. Popüler bir algı üreten ama giderek yıpranan, yorgun görünen şehirlere doğru gidiyoruz. Belki CHP Genel Merkezi bu konuyu masaya yatırmalı.
Şehrin fiziki hizmetlerini yerine getirmek yerine sanal ortama taşınan belediyecilik şehirlere kan kaybettiren bir sarmala dönüştü.
Şimdi İzmir ne olacak?
Onu bilmiyorum. Bildiğim şey şudur; İzmir toparlanırsa Türkiye’de toparlanamayacak bir şehir olmaz. Şehircilik açısından İzmir’deki vahametin boyutu o kadar büyük.